-Sevgili Aysel Nazım siz; Azerbaycan’ın uluslararası üne sahip, Haber sunucusu, magazin yapımcısı, hatta ülkemizde de gösterime giren, birçok filim ve klipte rol almış, şiirler yazıp, kendi yazdığı şiirlerine piyano eşliğinde besteler yapan, bazı sosyal sorumluluk projelerinde podyumlara manken olarak çıkan, çok donanımlı aktrislerinden birisiniz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
“Oyuncu ve sunucuyum. Televizyon dünyasına spor spikerliği ile giriş yaptım. Hem haber, hem spor, hem magazin sunucusu olarak seyircilerimle buluştum ve buluşmaya da devam ediyorum.
Televizyon programları yapmadan önce İngilizce öğretmenliği ve tercümanlık yapıyordum. Fakat TV Sahne, sinema benim için çok farklı bir hayaldi, şimdi bu hayallerimi gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyorum.
-Aysel Hanım, Türkiye’de Barış Manço’ya vefa anlamında gerçekleşen “Dönence” projesinde de yer aldınız. Bize bu proje hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
-O proje Barış Manço’nun 20.ölüm yıl dönümünde, Cem Sayar ve Tamer Şahin öncülüğünde, benimde Azerbaycan Türkçesi ile katıldığım, 13 dilde Dönence parçasının okunup, klibinin çekildiği bir proje idi. Şarkıları ile büyüyüp, hayranı olduğum bir sanatçının anıldığı, böylesine güzel bir projede yer almak, benim için onur verici idi. Allah’a binlerce şükürler olsun ki bana o onuru da yaşattı. Emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.
-Son zamanda dünyayı saran salgın hastalığına rağmen, siz hem Azerbaycan’da, hem de Türkiye’de çok güzel bir ivme yakaladınız, hatta bu aralar Türkiye’de yaşıyor, bir TV kanalında programı ile birlikte Altın Palmiye dergisinin de magazin müdürlüğünü yapıyorsunuz, Yani çok yoğunsunuz ve bende, yoğunluğunuzu bilenlerdenim. Buna rağmen çoğu insanın yaptığı gibi, yoğunluğunuzu da bahane ederek, dünyaya sağır ve kör bakabilir, yorganı kafanıza çektiğinizde olayları görmeyeceğinizi düşünebilirdiniz.
-Dünyada yaşanan, hemen hemen her toplumsal olaya, özelliklede Karabağ’da yaşananlara öylesine duyarlısınız ki, sizi bu aralar, bazen endişeli, bazen da ağlamaklı görüyoruz.
-Sizin için Karabağ ne anlamına geliyor?
Evet Türkiye benim İkinci vatanım ve ben İkinci vatanımda, TV programları ile birlikte Altın Palmiye dergisinin de magazin müdürlüğünü yapıyorum, Bunların dışında da bir kaç sinema filmi, klip, dizi projelerimiz var ve haklısınız inanın çok yoruluyorum, Fakat şu anda, benimde kalbim, tüm milletimin olduğu gibi, Karabağ’da atıyor, nasıl atmaz ki, Karabağ benim dedelerimin de mezarlarının bulunduğu, tarihi bir abide olan, Karagaci mezarlığının nefes aldığı yerdir. Bilir misin Cahit bey, mezarlığımız çok büyüktü, şimdi oraları düşman yıkmış, mahvetmiştir.
Cahit Bey, sen biliyorsun işte, benim babam da, dedem de polisti, Babam 90’larda Karabağ’da Kelbecer’de savaşırken, hiç unutamıyorum kardeşimle birlikte her gün babamın yolunu gözlerdik, Bir gün babam bizi savaş bölgesinde aradı, 5-6 yaşlarında idim, heyecanla telefona koşup, Annemin elinde Ahizeyi alarak, babamdan, gelirken gelinlik getirmesini istemiştim, şimdi aklıma düştükçe o halime gülüyorum, söylesene, beş altı yaşında ki Aysel ne anlar savaştan, Aysel için Kelbecer, iki yaşında iken ailesi ile gittiği (işte o güne ait babamın kucağında çekilmiş resmimde mevcut) ve herkesin mutlu olduğunu gördüğü düğün evidir. Düğün evini gören bir çocukta Kelbecer’de, istese istese bir gelinlik isterdi değil mi?
– Haklısınız galiba.
-İnşallah yine düğün evi olacak, Kelbecer, Ağdam, Susa .. Karabağ’da yine çok mutlu olacağız birlikte, türküler söyleyip, çaylar içeceğiz, bugün buna tüm kalbimle inanıyorum.
-İnşallah Aysel Hanım.
-Cahit Bey, çok küçüktüm, hayal meyal hatırlıyorum. İşgal yerlerinde çok akrabalarımız vardı, Bazıları kaçkın düştü, bazıları da düşmanın saldırısı sonucu hayatlarını kaybettiler. Kaçkın olanlar Gence’de ve Bakü’de ama kalpleri hep doğduğu toprakları için attı, hep geri dönecekleri günü beklediler. İşte Karabağ, bizim kabuk tutmadığı için devamlı kanayan yaralı yanımızdır. Ama yaralarımız, bin şükür yavaş yavaş iyileşiyor. Akrabalarımdan, kendimden biliyorum, iyileştikçe de öylesine mutlu, öylesine umutlu oluyor ki insan, bunun galiba tarifi yok..
-Cahit Bey, benimde Karabağ’da şu anda iki kuzenim savaşıyor, ama benin için bunun bireysel önemi yok. Orda savaşan tüm yiğitler benim öz kardeşlerim. Her ezan okunduğunda tüm askerlerimiz başta olmak üzere, ülkem, milletim için dualar ediyorum.
İnşallah Karabağ’ımızı tekrar alıp toprak bütünlüğümüzü sağlayacağız. Kavuşacağız buna. Çünkü Azerbaycan’ın çok güçlü bir ordusu ve çok güçlü bir lideri var. İlham Aliyev ve askerlerimiz, kan kokan topraklarımızda, tarih yazıyor Mutlu ve gururluyum. Şehitlerimiz için üzülüyorum, bağırarak ağladığım günler çok oldu, olmaya da devam ediyor, inanın artık kalbim zor dayanıyor, lakin “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır; toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır” ve maalesef başka türlü topraklarımızı geri alma şansınızın olmadığını, otuz yıl içerisinde tecrübe etmiş olduk. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, onlar ki, artık en yüksek mertebede, peygamberimizle komşudurlar. Onlarla gurur duyuyorum.
-Cahit Bey, ben her şeyden önce bir Türk kızıyım Vatanım, Bayrağım, toprağım için ölürüm. Kurbanım Al bayrağın, yıldızına ayına, kurbanım üç rengi bayrağımın şerefine şanına. Cahit Bey sahi sende olur mu? Ben nerde dalgalanan bir Türk bayrağını görsem, gözümün yaşına engel olamam.
-Olur, Aysel Hanım, bende de olur.
-Bir süredir anneniz ve Hakan’dan ayrısınız çok özlemişinizdir.
-Evet, çok özledim hiç bu kadar ayrı kalmamıştık. Her gün görüntülü konuşuyoruz, ama ona dokunamamak, kokusunu hissedememek çok üzüyor beni. Ne diyordunuz?
-“Burnumun direği sızlıyor”.
-Hah işte öyle “burnumun direği sızlıyor. Yakın zamanda onu da yanıma getireceğim.
-İnşallah. Bu kadar yoğunluğunuz arasında bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum, Annenize selâm söyleyin. Hakan’ı öpüyorum, Allah’a emanet olsunlar, Allah’a emanet olunuz.
-Sizde inşallah, böylesine bir dönemde, böylesine güzel, sıcak bir sohbet ortamı oluşturduğunuz için ben çok teşekkür ediyorum, Ayrıca sizin gibi, Azerbaycan sevdalısı, bir Türk milliyetçisi dostum olduğu için hep mutlu olmuşumdur…
-Aysel Hanım, son olarak, Allah aşkına Karabağ’ın kızları bu aralar ne kadar güzel gülüyor. Ne kadar güzel gülüyorsunuz.
-Cahit Bey, inanın az kaldı Karabağ tam bağımsız olduğunda görün siz o kızları. Gülüşümüzün sıcaklığı tüm dünyayı saracak inşallah.
-İnşallah
-Görüşmek üzere.
-Görüşmek üzere unutmadan Karabağ Azerbaycan’dır. Evet öyledir.
“Ey siz! Bugün, Karabağ’da, çocukluğunu çaldığınız, dünyalar güzeli kadınların, yaşadıkları zulmü, kundakta, ninni niyetine dinleyen, acıları kronikleşmiş çocukları ile savaşıyorsunuz. Kaçışınız bile, bizlere bir kurt uluması karşısında ki, normal çakal refleksini andırıyor.
Ama yine de çok şanslısınız, Türkü bekleyen, Türkü özleyen, mor dağlarda, buram- buram Türk kokan yiğitler ile savaşıyorsunuz. Ya düşmanlarınız, kadınları, çocukları ve yaşlı insanları gözlerini bile kırpmadan katleden, kaybedeceğini anladıklarında, o toplumun dünya medeniyetine mal olmuş tarihi, kültürel değerleri olan eserlerin ide, yıkıp yakan birileri ile savaşsaydınız. Çok şanslısınız çok”
“Ne mutlu Türküm diyene” “Tanrı Türk’e yâr olsun, Türk milleti var olsun”
Cahit GÜNAY Şair-Yazar & Gönül Elçisi