İlk ağızda diyeyim ki, Deyanet Osmanlı’nın şiiri üzerine fikrimi bir okuyucu olarak anlatacağım. Yine buracıkta belirteyim: bu yazının başlığı neredeyse uyumsuz görünebilir. Şöyle ki, şiir duyguların nükteli, zarif, musikili, duyarlı, fikirle kaynaşarak anlatımı demektir.
Aksi takdirde ona şiir denilmez ki! Şair de bu anlatımı ustalıklı bir tavırda ortaya koyan demektir. Ancak şurası da var ki, bazen “eli kolu bağlı kalan” duyguları sıska anlatımlarla, ifadelerle ortaya koyan nazım yazanlar da bulunur. Deyanetin kalemi ise bu darlığın yabancısıdır. Bunu Deyanet Osmanlı’nın “Nefesimin Katili” adlı 2015’de yayımlanmış olan kitabındaki şiirler açıkça sergilemektedir.
D.Osmanlı’nın sözü edilen kitabından öncekilerle de tanışlığım vardır. Bunları karşılaştırdığımda o, bana hemen hemen Rus sembolist şairi K.D.Balmont’u da hatırlattı. D.Osmanlı da her sonraki kitapta öncekine oranla üstün nitelikli ürünü okuyucuların dikkatine sunmuştur.
D.Osmanlı hudutsuz duygular şairidir dedikde. Bunu “Nefesimin Katili”ndeki lirik örnekler apaçık kanıtlar:
Sahilden uzakta
balıkçı teknesi…
tersine dönüvermiş son demir anı,
benim yüzümde kahrolmuş
rüzgarın iniltisi.
Yürek sızlatan qaybin sesi
her adımda fisıldıyor:
daha geçtir sevinmek
daha geçtir hayıflanmak.
(“ Daha Geçtir…”)
Bilinen bir gerçektir ki, bazen insanın içi duygularla dalgalanan, duygularla sarmaş dolaş olan iç dunyası onun bilincine, soğuk aklına üstün gelir, insan içindeki dalgalanmayı akıl süzgecinden geçiremyor. O zaman şiirli ifadələronun imdadına koşar, ona elini uzatır:
Ömrüm boyunca
hatırlya bilemediğim
ölmeden önce
demek istediğim söz
kalmış boğazında
kuru bir lokma gibi.
Hiç kimseye anlatamadığım
susarkən bile
kimse duymadan
ağzımdan kaçırdığım
göz yaşı gibi tutamadığım
o sözün özsuyu aklında mı,
hala sağ salim mi,
yoksa, hiç bilmedin mi anlamını.
(“Hatırlamadığım Söz”).
Bu parçaya belki de transandantel (bir az da bilimsel terimle söylersek) bir düşüncenin lirik bir anlatımıdır demek olur.
D.Osmanlı alışagelinmemiş olan, kendine özgü, sert lirik bir tarzda aşkı şöyle anlamlandırıp tanımlar:
Sen öyle biliyordun
aşktır ölümün çaresi
ama anladın başına geldiğinde
aşk ölümden de acımasız
sevimli bir canidir.
(“Aşk Sevimli Bir Canidir”).
Özgürlük insanoğlunun yaratıldığı andan itibaren tutkunu olduğu bir dilektir, bir ülküdür. Özgürlük olmayan yerde yaratıcılığa da yer yoktur. Gerçek bir sanatçının içi özgürlük aşkıyla dopdoludur. Bu aşk ona yaratmak için kol kanat gerer. Deyanet içteki bu çırpıntıyı, bu özgürlük sevgisini şöyle dile getirir:
Boylu bulutların arasıyla
ulu suların içiyle
ansızın kayıplara karışmak…
Birden telaşlanmış halde
kaflete baş kaldırarak
nefesim kesilir gibi
özgürlüğün hakim olduğu
bir Vatan yerde uyanmak…
(“Özgürlüğün Hakim Olduğu Yer”).
Başarılıdır!
Ananın yüce bir varlık olduğunu ulusal geleneğimiz, dinimiz (milli dini geleneğimiz) yüksek düzeyde değerlendirmiştir (“Cennet anaların ayakları altındadır”). Tarih bu değerlendirmeyi sürekli olarak kanıtlamış. Bilmem, “Ana” üzerine yazmayan, “Ana” ya şiir ithaf etmeyen bir şair var mı?
Deyanet Osmanlı dünyasını değişmiş olan anasına yüz tutarak evladın anaya karşı sevgisinin imajını şöyle sunar:
Köprü üstünde durup
konukları uğurladım
seni kuçağıma alıp
son evine yolladım…
………………………….
Dilim acır diyeyim:
eski evin virandır
rafta sağlam kalan
resimler ve Kuran’dır.
(“Esen Kal”)
O, “Anama Son Sözüm”de bir oğlun kendi anasına “son sözü”nün imajını, tablosunu şöyle çizmektedir:
Bir sabah
yalnız geçmiş anılarla
nefes alıp
anlaşılmaz konuşan
sesi gaibden gelen bir korku gibi
vahim ve kırılmış
yarımcan anama dedim:
eğer senden önce ölürsem
başucunda durup,
bulanık dünyanı tanımayan
gözlerini sıvazlamasam rahatsız olma,
Tanrıya beddua edip
ölümün kalbini dağlayıp
yüz yırtıp
ağıt yakıp
yenileme hayatın eski oyunlarını…
(“Anama Son Sözüm”).
D.Osmanlı’nın “Nefesimin Katili” başlıklı şiiri seçkin şiirlerindendir. Söz konusu kitap da işte bu şiirin adını taşımaktadır. Bellidir ki, anılar insan varlığının sıfatlarından, göstergelerinden biridir. Anılar sevincli, tatlı, acılı, ağrılı, hüzünlü… olur. Ama bir gerçektir ki, sevincli anılarda tatlı bir keder de barınmaktadır… “Nefesimin Katili”nde Osmanlı anıları başka bir tarzda, kendine özgü bir biçimde anlamlandırır:
Rastlarken resmine yitirdiğım birisinin
yüzü unutulmuş dostu gördüğümde
anılar insanın soluğunu keser.
…………………………………………
Bazen ayakta güclükle durup
hayata meydan okurken bile
anılar nefesimin katili…
“Nefesimin Katili” olan anılar aynı zamanda “acımasız terk” edilen aziz bir yerdir; behaneler arasında mekik dokurken nefesin insafsız katilidir anılar…
Tanrı, iki dünya, yaşam akımı D.Osmanlı şiirlerinde tekrar tekrar işlediği konulardır. Bu konuları işlerken kendi bakış açısını, düşüncesini dile getirir. Deyanet ayrıca milliyet duyğusunu sanatsal araçlarla ifade eden, öven bir sanatçıdır. Türklük konusu onun şiirlerinin odak noktalarından birini oluşturur. Bu bakımdan onun “Yücelikler Serdarı”, “Ulu Yolun Sükutuyum”, “Yüce Göğün Altında”, “Nizami Caferov’un Özyaşamöyküsüne Ön Söz” başlıklı şiirleri başarılı örneklerdir. “Nefesimin Katili” kitabının “Yücelikler Serdarı” şiiri ile başlaması da rastlantısal değildir. Deyanet Osmanlı böyük bir kıvancla Türk bayrağından söz açar. Bu bayrak özgürlüğe, bağımsızlığa, aydınlığa yol göstericidir, çaresizliğe çare gösterendir:
Çaresizliğin başı üstünde
koskoca Türk bayrağı,
yüzünü görünce
insanın sözü dilinde
dili ağzında titrer al kumaş gibi.
Bilindiği üzere “Serdar” ifadesi Osmanlı İmparatorluğunda “Başkomutan” anlamında kullanılmış olan bir kelimedir. Deyanet Osmanlı da şiirinde Türk bayrağını yüceliklerin Başkomutanı gibi derğerlendirir.
Türklük sevgisi Deyanet Osmanlı’nın şiirlerinde de parlak bir ifadeye kavuşmuştur. Bu sevgi her zaman kendine özgü bir biçimde sunulmaktadır:
Sahranın kör bulağıyım
develer üfleyip içer,
Türkün vahim sorağıyım[1]
sesimde pelinler biter.
Yahut:
Yüce göğün altında
bir Türk odasıdır yüreğim
sakinsiz ve avuntusuz,
Duvarlardakı solgun
ve kırışık savaş tarhçeleri
Geçmişin gururlu nefesidir.
(“Yüce Göğün Altında”)
Şu da bir gerçektir ki, günlük yaşamda çeşitli biçimlerde her kesin karşılaştığı, çoğunluğun tanıdığı ve zamanın çağdaşı olan kişilerin sanatsal üründe imajını yaratmak hiç de kolay değildir. “Nizami Caferov’un Özyaşamöyküsüne Ön Söz” şiirinde Deyanet Osmanlı bu sanatsal yaratıçılık özelliğini göz önünde bulundurmuştur. O, söz konusu örnekte Nizami Ceferov’un ulusal-sosyal hizmetini özellikle vurgular:
Tarihin çiğnenmiş yüzünde
sağaltıcı izler açan
muazzam bir Türk kimliğisin.
İpekten zarif yüzüyle
rüzgarlardan hızlı uçuşuyla
sözün kocaman bir Türk bayrağıdır.
Deyanet Osmanlı biçim ver içerik bakımından yenilikçi şairdir. Bunula birlikte o, Türk şiir geleneğinde sağlam yer almış biçimlerde, hece vezninde de lirik ürünler ortaya koya bilmiştir. Bu şiirleri söz konusu kitabında “Kocaman Şiirler” genel başlığı altında bir araya getirerek okuyuculara sunmuştur. O, uzun yıllardır sanatın, şiirin sınavlarından geçerek bu yolda yorulmadan yürüyen verimli bir yazardır ve yarınki günlerde de özgün lirik ürünler ortaya koyabilecektir.
Elman Mustafa Cıvıroğlu